have it

English-Turkish Translation

  1. (a) talih/şans/kader icabı, talihe bakın ki.
    As luck would have it, we missed the train: Talihsizliğe DEVAMINI OKU
    bakın ki treni kaçırdık. (b) (üstünlük/zafer vb.) kazanmak.
    The ayes have it: Lehte oy kullananlar kazandı. (c) cezalandırmak, canına okumak.
    If he catches you, he'll let you have it. (d) keşfetmek, (çözümünü/cevabını) bulmak.
    Eureka! I have it! (e)
    k.d. (söylenen durumda) bulunmak.
    He never had it so good!. GİZLE
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

eat one's cake and have it
emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik DEVAMINI OKU
bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin. GİZLE
as my luck would have it
şansıma Adverb
let him have it
(a) ona ver, o alsın! (b) vur! yapıştır! (c) ağzının payını ver(elim)! hakkından gel(elim)!
let someone have it
(birisini) dövmek, vurmak, tepelemek, canına okumak, azarlamak, paylamak.
the ayes have it
olumlu oylar çoğunlukta
have it both ways
her iki olanağı eli altında tutmak Verb
have it coming
hak etmek.
have it down pat
saat gibi işlemek Verb
have it from a reliable source
güvenilir kaynaktan öğrenmiş olmak Verb
have it in for
kin/garez beslemek, kinci olmak.
She has it in for me because I didn't invite her.
have it in for someone
(birisine) kin beslemek/diş bilemek.
have it in one
kabiliyeti olmak.
have it in the bag
çantada keklik saymak Verb
have it in the bag
çanta da keklik saymak Verb
have it in your own way
siz bilirsiniz, nasıl isterseniz öyle olsun, bildiğin gibi yap.
have it its train
arkasında getirmek Verb
have it its train
beraberinde getirmek Verb
have it made
şanslı durumda olmak Verb
have it off/away with …


Brit.- argo … ile cinsî münasebette bulunmak.
have it only from hearsay
kulaktan dolma bilmek Verb
have it out
(anlaşmaya varıncaya kadar) münakaşa/mücadele/kavga etmek.
have it out with sb
biriyle bir anlaşmazlığı halletmek Verb
have it so good
avantajlı durumdan yararlanmak Verb
have it up to here
aşırı sinirli
as chance would have it, ...
tesadüf bu ya, ... Adverb
as chance would have it, ...
şansa bak ki, ... Adverb
as chance would have it, ...
şans eseri, ... Adverb
as fate would have it, ...
kaderin cilvesine bakın ki, ... Adverb
as fate would have it, ...
kader bu ya, ... Adverb
as fortune would have it, ...
şans bu ya, ... Adverb
as fortune would have it, ...
şu işe bakın ki, ... Adverb
as fortune would have it, ...
şans eseri, ... Adverb
as luck would have it, ...
şans bu ya, ... Adverb
as luck would have it, ...
şu işe bakın ki, ... Adverb
as luck would have it, ...
şansa bak ki, ... Adverb
as luck would have it, ...
şans eseri, ... Adverb
can't you let me have it for less
biraz daha aşağı olmaz mı
He will have it that
İddia ediyor ki.
As Plato has it: Eflâtunun dediği gibi.
Rumor has it that the government will DEVAMINI OKU
fall: Söylentiye göre hükümet düşecek. GİZLE
I have it in mind
akıl ımda
I let him have it straight from the shoulder
(a) Bütün kuvvetimle yumruğu aşkettim, (b) Verip veriştirdim, açtım ağzımı yumdum gözümü.
You can't eat your cake and have it too
Her güzellik bir arada olmaz. (İki şıktan birini seçmek zorundasın/ya birine ya ötekine razı olacaksın/ya DEVAMINI OKU
bu, ya öteki, ikisi birden olmaz). GİZLE
You may have it for asking
İstiyorsan senin olsun/Dilediğin zaman senindir.
(limb) to have pins and needles in it
karıncalanmak Verb
have a burnt smell about it
yanık kokmak Verb
have a good look at it
bir şeye iyi bakmak Verb
have a lively time of it
iyi vakit geçirmek Verb
have a rub in it
işin içinden çapanoğlu çıkmak Verb
have a string to it
bir şarta bağlı olmak Verb
have had it
(a) bıkmak, gına getirmek, artık tahammül edememek.
I've been working like a fool, but now I've had DEVAMINI OKU
it. (b) yenilmek, yenilgiye uğramak, işi bitmek.
He was a great wrestler, but after this season he'll have had it. GİZLE
have had it
ümit kalmamak, olan olmak, korktuğu başına gelmek.
I'm afraid we've had it: we missed the plane: DEVAMINI OKU
Korktuğumuz başımıza geldi: uçağı kaçırdık. GİZLE
have neither part nor lot in it
ne de parmağı olmak Verb
have never hit it off
bir türlü birbirlerine ısınmamış olmak Verb
have no sting in it
hiç canlılığı olmamak Verb
have one's cake and eat it (too)
emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik DEVAMINI OKU
bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin. GİZLE
have play in it
oynamak Verb
have the knack of it
işin sırrını bilmek Verb
have the makings of it
malzemesi olmak Verb
have what it takes
gerekli nitelikleri haiz olmak.
have wire strung along it
tellenmek Verb
it doesn't have even the slightest connection with it
yanından bile geçmemiş
it shall have my earliest attention
en kısa zamanda ilgileneceğim
to have (got) it made
(a)
ABD- argo sonuçtan /başarıdan emin olmak, son derece uygun olmak, (b) ısmarlamak, ısmarlama yaptırmak.
to have neither part nor lot in it
bir şeyde ne çıkarı
Who'd have thought it
! Acayip, kimin aklına gelirdi?
English-Turkish phrases from Zargan's own database
 
 
Bize Ulaşın
Geri-bildirimde bulunun